Çağdaş Sözlük

Hakikat ~ حقیقت

Resimli Kamus-ı Osmani - Hakikat ~ حقیقت maddesi. Sayfa: 399 - Sira: 26

1914 yılında basılmış, Resimli Kamus-ı Osmani, Ali Seydi ; Hakikat maddesi. osmanlıcada Hakikat ne demek, Hakikat anlamı manası, Hakikat osmanlıca nasıl yazılır. Osmanlıca sözlükte Hakikat hakkında bilgi. Arapça Hakikat ne demek. Arapça osmanlıca sözlük. Farsçada Hakikat anlamı

Resimli Kamus-ı Osmani - حقیقت Hakikat ne demek. osmanlıca yazılışı anlamı manası..

Hakikat ~ حقیقت güncel sözlüklerde anlamı:

HAKiKAT ::: (C.: Hakaik) Bir şeyin aslı ve esâsı. Mahiyeti. Gerçek. Doğru. Sahih. Künh. Sâbit ve vâki. * Kadirbilirlik. Sadâkat, doğruluk. Kâinat ve tabiat ve uluhiyet hakkında bütün teşbih ve mecazlardan âri ve zâhir olan gerçek. * "Mecâz" karşılığı, esas olarak kullanılan kelime. * Edb: Bir kelime neyi anlatmak için konulmuş ise, bu kelimenin o mânada kullanılması; göz kelimesinin, aynı o bilinen uzuv mânasında kullanılması gibi. (Bak: Mahiyet, Mecaz)

hakikat ::: (a. i.) : 1) bir şeyin* aslı ve esâsı, mâhiyeti. 2) gerçek, doğru; gerçekten, doğrusu. 3) sadâkat, doğruluk, bağlılık, kadirbilirlik. 4) s. mecaz karşılığı, esas olarak kullanılan [kelime]. 6) ed. bir kelime neyi anlatmak için konulmuşsa, bu kelimenin o mânâda kullanılması : "el" kelimesinin, bilinen uzuv mânâsında kullanılması gibi.

hakîkat ::: öz, asıl, gerçek.

HAKiKAT ::: Aslan denilince, bilinen yırtıcı hayvan kastedilir, bu mânâda kullanılırsa, hakikat olur, cesur insan mânâsında kullanılırsa, mecâz yâni hakîkî mânâsının dışında kullanılmış olur. (Molla Hüsrev)

2. Gerçek.

Fizik ve kimyâ reaksiyonlarında maddenin yok olmadığı bugün kesin olarak bilinmektedir. Lavoisier adındaki Fransız kimyâgeri; "Kimyâ tepkimelerinde, madde gayb olmaz ve yoktan meydana gelmez." hakîkatini tecrübe ile isbat etmiş ise de, her şeyin kimyâ tepkimesi, kimyâ kânunu ile yapıldığını zan ederek; "Tabiatta bir şey yaratılmaz ve hiçbir şey yok edilemez" demiştir. Bugün, yeni keşf edilen çekirdek olayları, nükleer reaksiyonlar, maddenin enerjiye döndüğünü, yok olduğunu, Lavoisier'in aldanmış olduğunu göstermektedir. (M. Sıddîk bin Saîd)

Alan sensin veren sensin kılan sen,
Ne verdinse odur dahi nemiz var.
Hakîkat üzre anlayıp bilen sen,
Ne verdinse odur dahi nemiz var.

(Azîz Mahmûd Hüdâyî)

3. Kötülüklerin kalbden tekellüfsüzce, zorlanmadan gitmesinin gerçekleşmesi, fenâ (Allahü teâlâdan başka her şeyi unutma) mertebesi.

Tarîkat ve hakîkatten maksat, ihlâsı (her şeyi Allahü teâlânın rızâsı için yapma hâlini) elde etmektir. (İmâm-ı Rabbânî)

Şerîatin (dînin) emirlerini yapmak, tarîkatin ve hakîkatin hâllerine kavuşmak, hep nefsin tezkiyesi, yâni temizlenmesi ve kalbin tasfiyesi yâni parlaması içindir. Nefs temizlenmedikçe ve kalb Allahü teâlâdan başkasının sevgisinden selâmet bulmadıkça, kurtulmadıkça hakîkî îmân hâsıl olmaz, ele geçmez. Felâketlerden, azâblardan kurtulmak için, hakîkî îmâna kavuşmak lâzımdır. (İmâm-ı Rabbânî)

4. Mâhiyet.

Kur'ân-ı kerîmde bulunan bilgiler üç kısımdır: Bir kısmını, hiçbir kuluna bildirmemiştir. Zâtının ve sıfatlarının hakîkati ve gaybden haber vermek böyledir. İkinci kısım, yalnız peygamberlerine bildirdiği esrâr (sırlar)dır. Üçüncü kısım bilgileri, peygamberine bildirmiş ve bütün ümmetine bildirmesini emretmiştir. (Hâdimî)

Hakikat :::


  1. Bir işin doğrusu, gerçek, asıl, esas
    Örnek: Fakat ben başka bir şey yapacağım, bir şey ki bütün hakikatleri önüme serecek. R. H. Karay

  2. Gerçeklik
    Örnek: Dünyanın döndüğü bir hakikattir. S. F. Abasıyanık

  3. Gerçekten
    Örnek: Beni oyaladı, lakin hakikat adamakıllı içerlemiş. M. Ş. Esendal

hakîkat ::: gerçek , doğru

hakikat ::: bir şeyin aslı ve esası , mahiyeti , gerçek , doğru , sahih , künh , sabit ve vaki , kadirbilirlik , sadakat , doğruluk , kainat ve tabiat ve uluhiyet hakkında bütün teşbih ve mecazlardan ari ve zahir olan gerçek , "mecaz" karşılığı , esas olarak kullanılan kelime , edb: bir kelime neyi anlatmak için konulmuş ise , bu kelimenin o manada kullanılması; göz kelimesinin , aynı o bilinen uzuv manasında kullanılması gibi

hakîkat ::: ‬gerçek

hakikat ::: (a. i.) 1) bir şeyin* aslı ve esâsı, mâhiyeti. 2) gerçek, doğru; gerçekten, doğrusu. 3) sadâkat, doğruluk, bağlılık, kadirbilirlik. 4) s. mecaz karşılığı, esas olarak kullanılan [kelime]. 6) ed. bir kelime neyi anlatmak için konulmuşsa, bu kelimenin o mânâda kullanılması :

hakikat ::: asıl, doğru, esas, gerçek, gerçekten

HAKİKAT :::

(C.: Hakaik) Bir şeyin aslı ve esâsı. Mahiyeti. Gerçek. Doğru. Sahih. Künh. Sâbit ve vâki. * Kadirbilirlik. Sadâkat, doğruluk. Kâinat ve tabiat ve uluhiyet hakkında bütün teşbih ve mecazlardan âri ve zâhir olan gerçek. * "Mecâz" karşılığı, esas olarak kullanılan kelime. * Edb: Bir kelime neyi anlatmak için konulmuş ise, bu kelimenin o mânada kullanılması; göz kelimesinin, aynı o bilinen uzuv mânasında kullanılması gibi. (Bak: Mahiyet, Mecaz)