Faruk ~ فاروق
Resimli Kamus-ı Osmani - Faruk ~ فاروق maddesi. Sayfa: 724 - Sira: 27
1914 yılında basılmış, Resimli Kamus-ı Osmani, Ali Seydi ; Faruk maddesi. osmanlıcada Faruk ne demek, Faruk anlamı manası, Faruk osmanlıca nasıl yazılır. Osmanlıca sözlükte Faruk hakkında bilgi. Arapça Faruk ne demek. Arapça osmanlıca sözlük. Farsçada Faruk anlamı
Resimli Kamus-ı Osmani - فاروق Faruk ne demek. osmanlıca yazılışı anlamı manası..
Faruk ~ فاروق güncel sözlüklerde anlamı:
FARUK ::: Hak ile bâtılı birbirinden ayıran. Haklıyı haksızı ayırmakta çok mâhir olan. (Hak ile bâtılı birbirinden tam ayırarak İslâmiyeti kabul ettiği ve islâm nurunu izhar ettiği ve imân ve küfrün arasını fark ve faslettiği için Hz. Peygamber (A.S.M.) tarafından Hz. Ömer'e (R.A.) bu isim verilmiştir.)
fârûk ::: (a. i. fark'dan.) : 1) Hz. Ömer'in lâkabı, [haklıyı haksızdan ayırdederek adaleti tam yerine getirmekte ün kazandığı için "fâ-ruk" kelimesiyle adlandırılmıştır. ]. 2) haklıyı haksızı ayırmakta pek mahir olan. 3) keskin. 4) i. erkek adı.
Fâruk ::: "hak ile batılı ayıran" mânâsında Hazreti Ömerin lâkabı.
FaRuK ::: Bir gün Peygamber efendimize bir münâfık (kalbi ile inanmayıp inanır görünen) ve bir yahûdî bir dâvâ ile geldiler. Peygamber efendimiz aralarında hükmeyledi. Yahûdînin haklı olduğu anlaşıldı. O münâfık râzı olmayınca, Resûlullah efendimiz onlara; "Ömer'e varın sizin dâvânızı görsün" buyurdu. Onlar Ömer'e geldiler. Neye geldiniz? dedi. Münâfık, bu yahûdî ile dâvâm vardır dedi. Hazret-i Ömer; "Resûlullah efendimiz varken ben bu dâvâyı nasıl göreyim" dedi. Münâfık; "Biz Resûlullah'a (aleyhisselâm) vardık, yahûdînin haklı olduğuna hükmeyledi. Ben râzı olmadım." dedi. O zaman hazret-i Ömer; "Siz az bekleyin, ben dâvânızı şimdi hâllederim" dedi ve içeriye gitti. Biraz sonra eteğinin altında kılıcıyla çıkıp yanlarına geldi. Kılıcı çektiği gibi o münâfığın kellesini uçurdu ve; "Resûlullah'ın hükmüne râzı olmayanın hâli budur" dedi. İşte bundan dolayı, kendisine Ömer-ül-Fârûk denildi. (Şemseddîn Sivâsî)
FaRuK ::: Bir gün Peygamber efendimize bir münâfık (kalbi ile inanmayıp inanır görünen) ve bir yahûdî bir dâvâ ile geldiler. Peygamber efendimiz aralarında hükmeyledi. Yahûdînin haklı olduğu anlaşıldı. O münâfık râzı olmayınca, Resûlullah efendimiz onlara; "Ömer'e varın sizin dâvânızı görsün" buyurdu. Onlar Ömer'e geldiler. Neye geldiniz? dedi. Münâfık, bu yahûdî ile dâvâm vardır dedi. Hazret-i Ömer; "Resûlullah efendimiz varken ben bu dâvâyı nasıl göreyim" dedi. Münâfık; "Biz Resûlullah'a (aleyhisselâm) vardık, yahûdînin haklı olduğuna hükmeyledi. Ben râzı olmadım." dedi. O zaman hazret-i Ömer; "Siz az bekleyin, ben dâvânızı şimdi hâllederim" dedi ve içeriye gitti. Biraz sonra eteğinin altında kılıcıyla çıkıp yanlarına geldi. Kılıcı çektiği gibi o münâfığın kellesini uçurdu ve; "Resûlullah'ın hükmüne râzı olmayanın hâli budur" dedi. İşte bundan dolayı, kendisine Ömer-ül-Fârûk denildi. (Şemseddîn Sivâsî)
fâruk ::: hakkı batıldan ayıran , hak ile batılı birbirinden ayıran , haklıyı haksızı ayırmakta çok mahir olan , (hak ile batılı birbirinden tam ayırarak islamiyeti kabul ettiği ve islam nurunu izhar ettiği ve iman ve küfrün arasını fark ve faslettiği için hz , peygamber tarafından hz , ömer'e bu isim verilmiştir , ) , haklıyı haksızı ayırmakta pek mahir olan. hz. ömer'in sıfatlarından biri
fârûk ::: "hak ile batılı ayıran" manasında hazreti ömerin lakabı
fârûk ::: (a. i. fark'dan.) 1) Hz. Ömer'in lâkabı, [haklıyı haksızdan ayırdederek adaleti tam yerine getirmekte ün kazandığı için
FARUK :::